Tekkeler, Zaviyeler, Türbeler, Tarikatlar

29 Ocak 2014 tarihinde oluşturuldu 

29 Ekim 1923 te Cumhuriyetin ilanıyla birlikte devlet yapısında ve hukuk alanında birtakım laik düzenlemeler yapıldı.  Eğitim ve kültür alanında yapılan devrimleri, ulusumuzun çağdaşlaşması ve toplumsal yaşayışımızın düzenlenmesı için yapılan devrimler izledi.  Toplumsal yaşayışımızın düzenlenmesi ile ilgili devrimlerin arasında yeralan, tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması ve türbedarlıklardaki birtakım ünvanların yasaklanması, 30 Kasım 1925  tarihli bir kanunla gerçekleşti.  Bu kanuna göre, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde hiçbir tarikat, hiçbir şeyh, hiçbir mürit bulunamayacağı gibi bunlara ait özel elbise ve ünvanların, türbe ve türbedarlıkların da yasaklandığı belirtiliyordu.

Cumhuriyetin ilk yıllarına gelinceye kadar toplum hayatımızda tekke, zaviye ve türbelerin yeri oldukça önemliydi.  Osmanlı Devleti’nde Müslüman halkı aydınlatmak ve doğruyu göstermek için tarikatlar kurulmuştu.  Bu tarikatların şeyhleri, dervişleri ve müritleri vardı. Tarikatlar toplumda tutunabilmek için toplanma ve çalışma yerleri kurmuşlardı.  Bu yerlere tekke, dergah, küçüklerine de zaviye denilirdi.  Bu tarikatlar ilk zamanlarda halkı aydınlatmak ve doğru yola yöneltmek gibi yararlı işler görmüşlerdi. Tarikatlar mistisizmin ve skolastiğinin karargahı olarak kendi mensupları arasında bir dayanışma ve sevgi yaratmakla beraber, başka tarikat mensuplarına husumete kadar varabilecek duygular ve ayrılıklar telkin ediyorlardı.  Aslında bu hal Islam prensiplerine de aykırıdır.  Çünkü İslamiyet ayırıcı değıl, birleştirici bir dindir.   Bu kuruluşlar ayrıca,  devlet içinde siyasi bir güç haline de gelmişler ve yapılmak istenen her yenilik hareketine karşı çıkmaya başlamışlardı.  Bu durumlarıyla da devlet ve toplum için bır sorun olmaya başlamışlardı.  Bunu gören Mustafa Kemal bu konuda şunları söyledı:

‘Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaşlaştırmaktır.  Devrimlerimizin temel prensibi budur. Bu gerçeği kabul etmeyen zihniyetleri yok etmek zaruridir.  Şimdiye kadar milletin aklını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur.  Bu zihniyet akıllardan çıkartılmadıkça gerçeklerin ışığını getirmek imkansızdır.  Ölülerden medet ummak medeni bir toplum için ayıptır.

Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.  En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.  Tekkelerin gayesi halkı meczup ve aptal yapmaktır.  Halbuki halk meczup ve aptal olmamaya karar vermiştir’

Türbeler aslında eski Türk büyüklerini saygı ile anmak için ziyaret edilen yerler olmasına rağmen günümüzde daha çok adak adamak ve  yatırlardan medet ummak gibi batıl birçok ananenin devamına yol açmıştır.  Mustafa Kemal Nutuk’ta bu konuda bakın neler söylüyor:

‘Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere hayatlarını emniyet eden insanlardan oluşan bir kitleye medeni bir millet nazarıyla bakılabir mi?’

Evet Atatürk Nutuk’ta böyle söylüyor ama aradan geçen 81 yıl sonra Türkiye’de ne manzaralar görüyoruz.  Ramazan ayı boyunca halkımızın hergün türbeleri nasıl ziyaret ettiklerini, ölülerden nasıl medet umduklarını televizyonlardan izledık. Anadoluda her şehirde adaklık koyun satan kasapları görüyoruz.  Anadolu bugün şeyhlerle dolu.  Tarikatlar bütün hızıyla geri geldi. Müritler heryerde.  Falcılar, büyücüler, üfürükçüler, muskacılar, türbedarlar yurdumuzun her köşesinde, dünyanın heryerinde...

Açıkça söylemek gerekirse:  Türkiye, geriye doğru büyük bir ilerlemenin içinde!